GÜNÜMÜZ TÜRK KADINININ HUKUKTAKİ STATÜSÜ VE UYGULAMADA KARŞILAŞTIKLARI

GÜNÜMÜZ TÜRK KADINININ HUKUKTAKİ STATÜSÜ VE UYGULAMADA KARŞILAŞTIKLARI

Kadınlar, bütün baskı ve zulüm zincirlerinden kurtulmadıkça

özgürlükten bahsedilemez.

Nelson MANDELA

 

Kadınların 1789Fransız Devrimiyle başlayan erkeklerle eşit haklara sahip olma mücadelesi ancak20. yüzyılda sonuç vermeye başlamıştır. II. Dünya savaşından sonra, kadınlarıniş hayatında aktif rol almalarıyla birlikte klasik aile yapısında ve toplumiçerisinde kadının konumunda ciddi değişiklikler yaşanmıştır.

 

Toplumsal değişmelere bağlıolarak, demokratikleşme sürecinin yaşandığı her toplumda,   aile,  ataerkil   yapısını   yavaş yavaş yitirerek eşit haklara dayananyaşam ortaklığına dönüşme sürecine girmiştir. Bu yeni anlayışta kadın, erkeğinkoruma ve gözetimi  altında  bulunan, erkeğe  muhtaç bir   obje  konumundan   çıkıp;   bağımsız, kendi ayakları üzerinde durmayamuktedir, erkek ile eşit haklara sahip bir birey olarak, toplumlarda ve hukuksistemlerinde kabul edilmeye başlanmıştır.

Modern aile yapısında; emredicihukuk kurallarıyla korunan, eşler arası eşitlik sistemine dayanan bir evlilikbirliği modeli benimsenmiştir. Demokratik ve modern ülkelerde, bu yeni anlayışauygun olarak yeniden yapılanma ve bireylerin eşit hak ve yükümlülüklere sahipolduğu bir aile hukuku  sistemi  kurulmuştur. Bu gelişmelere uygun olarak Türk toplumunun tarihsel süreciincelendiğinde, kat edilen ilerleme açık bir şekilde görülmektedir.

Son zamanlarda basın ve yayınkuruluşları veya sosyal medya aracılığıyla sarf edilen bir  takım söz  ve  davranışlar; Türk kadınının yıllar boyu ilmek ilmek işleyerek kazandığı hakları hiçesayarcasına, kadına verilen değeri aşağılar mahiyette, kadının sadece kadınolmasından dolayı ayrımcılığa uğradığını gösterir niteliktedir ve bir kadınolarak toplumda meydana gelen bu yaklaşımdan duyulan rahatsızlık bu yazıyıkaleme  alma  ihtiyacını doğurmuştur.  Zira bir üniversiterektörünün, “Yabancı bir kadınla tokalaşmak ateş tutmaktan daha korkunç”  olduğunu söylemesi,  bir gazetenin AileninKorunması ve Kadına Karşı   Şiddetin   Önlenmesine Dair  6284 Sayılı Kanunu "yuva yıkıyor"olarak haberleştirmesi,  tweeter’da, "Biliyoruz  ki tecavüze uğramış bir kız evlat bu toplumdaaileye  yüktür,  tecavüzcüsüyle evlendirilince bu yükten  kurtulunur. Rıza dedikleri  bu"  şeklinde görüş  bildirilenlerin var  olması, ilahiyatçıların kadınların       pantolon giyip,  kaşlarını   aldırarak üniversiteye  gitmesinin günah  olduğunu  ve bu kadınların cehenneme gideceğini iddiaetmesi, bir müftünün sosyal medya hesabından yaptığı "mağazalarda ambalajıaçılmış   teşhir   ürünleri  hep   yarı   fiyatına satılır. Anlayana..."şeklindeki paylaşımı, bir kadının tesettürsüz hem cinsleri için "kabuğusoyulmuş domates" benzetmesi yapması toplumun bir kesiminin tepkisiniçekmiş olsa da bu sözleri sarf edenler maalesef ciddi bir yaptırımlakarşılaşmamıştır. Hukuken bu sözlerin ne anlama geldiğinin, bir karşılığınınveya yaptırımının olup olmadığının ortaya konulması  gerekmektedir.  Bu nedenle Türk toplumunda kadın haklarına dair tarihsel süreç, uluslararasısözleşmeler ve ulusal mevzuatın değerlendirilmesi ve kadınların onur  ve şereflerini zedeleyen,  adetapsikolojik şiddet olarak ulusal ve uluslararası mevzuatta kabul gören bu tipsöylem ve demeçlere karşı hukuk içerisinde başvurulabilecek yollaradeğinilecektir.

1999 yılında kadına yönelikşiddete karşı toplumda  farkındalık  yaratmak amacıyla BM Genel Kurulu kararı ile ilan edilen Kadına  Yönelik Şiddete  Karşı Uluslararası Mücadele   Günü  (İngilizce:   International Day forthe Elimination of Violence against Women) olan 25 Kasım tarihini geridebıraktığımız şu günlerde, 16 Kasım 2017 tarihinde basına yansıdığı kadarıylaAdana' da karısını 3 aylık bebeği kucağında korkudan bacakları titrerken ikisaat boyunca kemerle dövdüğü için tutuklanan kocanın "eşimi dövdüm, karımdeğil mi döverim" sözlerini savunma mahiyetinde görerek sarf edebildiğigünümüz Türkiye'sinde halen daha toplumsal yapıda değişmesi  gereken vahim  bir  yaklaşımın var olduğunu görmek;   kadının modern çağda hala üzerinde sankimülkiyet hakkı söz konusu imiş gibi tasarruf edilebilecek bir  meta olarak  bir  kısım çevreler tarafından  kabulü  karşısında kadına seçme    ve   seçilme    hakkı    verilen   5 Aralık’ın  83.  Yıl dönümünü  kutlamaya hazırlanırkenbir farkındalık yaratabilmek amaçlanmıştır.

 

I. TÜRK TOPLUM YAPISINDA KADIN HAKLARINA DAİR TARİHSEL SÜREÇTE KATEDİLEN YOLLAR

Osmanlı İmparatorluğu dönemindetoplumumuzda bugünkü anlamda medeni hukuk ilişkilerini düzenleyen bir kanunmevcut değildir. Müslüman halk için çoğunlukla İslâm Hukuku ilkeleriuygulanırken  gayrimüslim  halk için özellikle   aile   hukuku  bakımından   kendi dini akideleriesas alınmıştır. Özellikle Tanzimat Döneminde batı ülkeleri kendi hukukdevrimlerini yapıp çağdaş hukuki düzenlemeler yaparken, Osmanlı Devleti de bugelişmelere kayıtsız kalmayıp kadınların statüsünü iyileştirecek bir takımadımlar atmıştır.

Bu bağlamda 1847’de kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-iSeniye  yayımlanmış,  1856’da  köle ve cariye      alınıp      satılması      yasaklanmış, 1869’da kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getirenMaarif-i Umumiye Nizamnamesi      yayımlanmış,       1871’de Mecelle'nin (Osmanlı MedeniKanunu) uygulanması için çıkarılan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile; evliliksözleşmesinin resmi  memur  önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması, zorlaevlendirmelerin geçersiz sayılması düzenlenmiştir. 1876’da Kanun-i Esasi (ilkAnayasa) kabul edilerek temel haklara yer verilmesiyle birlikte kız veerkekler    için    ilköğretim    zorunlu   hale getirilmiştir.   1913’de  Kadınlar   ilk   kez devlet memuru olarak çalışmayabaşlamıştır.

29 Ekim 1923’de Cumhuriyetinilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısalreformlar hızlanmıştır. 3 Mart 1924’de Tevhid-i Tedrisat Kanunu (ÖğrenimBirliği) çıkarılmış,  eğitim  laikleştirilerek  tüm eğitim kurumları Milli EğitimBakanlığı'na bağlanmış, kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı.17 Şubat 1926’da dönemin en çağdaş Medeni Kanunu olan İsviçre Medeni Kanunundaniktibas edilen Türk  Medeni  Kanunu'nu kabul  edilmiştir. Kanun ileerkeğin çok eşliliği ve tek taraflı      boşanmasına  ilişkin  düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanmahakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanınmıştır.

1930’da Belediye Kanunu çıkarılmış, kanun ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.Akabinde 5 Aralık 1934’de Anayasa değişikliği ile bu hak  kadınlara tüm seçimlerde tanınmıştır. 22 Aralık 1966 tarihinde eşit değerde   iş  için   kadın    ve  erkek   işçiler arasında    ücret   eşitliğini  sağlayan  1951tarihli 100 sayılı ILO sözleşmesi onaylanmıştır. 1985   yılında   ise  Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın  Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW)    imzalamış vesözleşme 1986 yılında yürürlüğegirmiştir.

25 Haziran 1993’de Türkiye'ninilk kadın başbakanı  (Tansu Çiller)  hükümet kurmuştur. 1995 yılında kurulduğundanbu yana,   açtığı   kadın  danışma   merkezi   ile şiddete uğrayan kadınlara danışmanlıkhizmeti veren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, kadın sığınağını açmıştır.

Bu yazının mahiyeti gereği, yapılan tüm düzenlemeleri  ve  gelişmeleri tek  tek  bu yazı kapsamına almak mümkün değildir.Ancak, kadın hakkında beyanda bulunmadan önce belirtmek gerekir ki; kadınlarıngünümüzde elde etmiş olduğu hakları senelere yayılmış, bu hakları elde ederkenvermiş olduğu mücadele de hiç kolay olmamıştır.

Yaşadığımız coğrafya,toplumumuzun geleneksel  yapısı  düşünüldüğünde; yüzlerce yıllık bir birikimsonucu Türk kadınının elde ettiği mevcut eşit ve özgür birey olma statüsünü, zamaniçerisinde kaybetme ihtimali göz ardı edilmemelidir. Bu yazının kalemealınmasının başka bir amacı da kazanılmış hakların kaybedilme ihtimalininbulunduğu hususunda bir farkındalık oluşturmaktır. Zira 1960’lı yıllardakiAfganistan ile günümüz Afganistan’ında yaşayan kadınların durumuna bakıldığındabu ihtimalin başka toplumlarda gerçeğe dönüştüğü görülmektedir.

 

II.      TÜRKİYE'NİN TARAF OLDUĞUULUSLARARASI SÖZLEŞMELER

 

A. Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (İngilizce:Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women(CEDAW))

 

Kadına Karşı Her TürlüAyrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi Birleşmiş Milletler Genel   Kurulunun  18/12/1979   tarihinde 34/130  sayılı kararı  ile  kabul edilmiş,  1 Mart   1980  de   imzaya   açılmış,  3   Eylül 1981'de de yürürlüğegirmiştir. Türkiye bu sözleşmeyi     Bakanlar      Kurulunun      24 Temmuz 1985 tarihli ve 85/9722 sayılıkararı ile kabul etmiştir.      Ancaksözleşmenin 9, 15, 16 ve 29. maddeleri iç hukuk   ile  çeliştiği   için   bu  maddelere çekince konulmuş, 1999 yılında Medeni Kanun   Tasarısının  meclise   sunulmasıyla birlikte 15ve 16. maddelerdeki çekinceler kaldırılmıştır. Çekince konulan bumaddelerin  özü;     kadın ve  erkeğin  eşit haklara sahip olması ile ilgili konularolup, yeni Medeni Kanununun ilgili maddeleri ile kadın ve erkek arasındakieşitsizlik kaldırıldığından, artık sözleşmenin bu maddelerine konulançekincenin bir anlamı kalmamıştır.

Bu sözleşmenin en belirginözelliği, başka metinlerde genel olarak insana bahşedilen hakların buradaözellikle kadınlar için olduğunun vurgulanmasıdır. Bu yüzden de kadın haklarınıdüzenleyen en önemli belge olarak kabul görmektedir. Sözleşme kapsamında  kadın haklarının en çok ihlal edildiği alanlar tespit edilerek, kadınlarakarşı ayrımcılığın hem yasal hem de toplumsal düzlemde ortadan kaldırılmasıamaçlanmıştır. Devletler bu noktada söz konusu ayrımcılıkları  kaldırmak  için taahhüt altına girmişlerdir.

Türkiye'   de  girmiş   olduğu   bu  taahhüt bağlamında kanunlarında  ve  yaşamın her alanında    kadın    erkek   eşitliğine    aykırıdüzenlemeleri    kaldırmak    için   bir    çok revizyon   yapmıştır.  Anayasasını,   MedeniKanununu    ve    daha   birçok   kanununda eşitsizlik   yaratan  düzenlemeleri   ortadan kaldırmış,kadın ile erkeği yasal olarak eşit bir birey olarak kabul etmiştir. Dahası 12 Eylül   2010  tarihinde   halk   oylaması  ile kabul edilen Anayasa Değişiklik paketi ile Anayasa’nın 10/2maddesiyle kadınlara pozitif ayrımcılık getirerek, bu eşitliği adeta kadınlarlehine bir duruma evirmiştir.

 

B. Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi Ek İhtiyariProtokol

TBMM tarafından 30 Temmuz 2002yılında uygun bulunarak kabul edilen ve CEDAW'ın tamamlayıcısı  olarak görülen  bu  protokol ile Taraf Devletler, kadınlara karşıayrımcılığın her biçimini kınayarak, uygun olan tüm  yollarla  ve gecikmeksizin kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesi politikasınıizlemeyi kabul etmişlerdir. Yine Kadınlara Karşı Her Türlü AyrımcılığınÖnlenmesi Sözleşmesi’ni de anımsayarak, kadınların tüm insan haklarından vetemel özgürlüklerden tam ve eşit olarak yararlanmaları ve bu hak veözgürlüklerin ihlalini  önlemek  için  etkili  önlemler alınması  yolundaki kararlılıklarını bir kez daha teyid etmişlerdir. Ayrıca, Taraf Devletinyargılama yetkisi altında bulunan bireyler veya bireylerden oluşan gruplartarafından ya da onlar adına, Sözleşme’de yer alan haklardan herhangi birininTaraf Devlet tarafından ihlali sonucu mağdur kalındığı iddiası ile sözleşmeninuygulanmasını denetlemekle yükümlü olan CEDAW komitesine  uluslararası  bir başvuru yapılabileceği  de  taahhüt edilmiştir.

 

C. BirleşmişMilletler Tarafından İlan Edilen Kadına Karşı Şiddetinin Önlenmesi HakkındakiBildirge

Bu bildirge hukuki birbağlayıcılık gücene sahip olmamasına rağmen kadına karşı şiddetin önlenmesibağlamında kapsadığı ilkelerle devletlerin  iç  hukuklarında gereken   yasal  düzenlemelerin   yapılması için etkili bir faktör olmuştur. Busözleşme 20 Aralık 1993 tarihinde kabul edilen ve kadına  yönelik şiddetin  önlenmesine  dair ilk belge olması nedeniyle önemlidir. Bubildirgenin ilan edilebilmesi için dünyanın her        yerinden        imza        kampanyaları düzenlenip taleplerdebulunulmuştur. Çarpıcı olan gerçek ise BM'ye imza kampanyası düzenleyerektalepte bulunan Türkiye’nin söz konusu kampanya için dünyada 30 bin imzatoplayarak en çok destek  veren  ülke olarak  tespit  edilmiş olmasıdır. Bu bildirgenin kabulündensonra Türkiye'de birçok yasal değişiklik yapılmıştır.   Bunlar  içerisinde   en   dikkat çekicisi 17 Ocak 1998 tarihinde resmigazetede yayımlanarak yürürlüğe giren "Ailenin Korunmasına DairKanun"dur.

 

D. Avrupa Konseyi Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi ŞiddetinÖnlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Sözleşme

Söz konusu sözleşme İstanbul'daimzaya açılmış  olması  sebebiyle İstanbul Sözleşmesi olarak da bilinmektedir. Bu sözleşmeyi  ilk onaylayan ülke de Türkiye olmuştur.   Uluslararası bağlayıcılığa sahip ilksözleşme olması nedeniyle önemlidir. Sözleşme birçok alanda kapsamlıdüzenlemelere yer vermektedir, ancak konumuzu ilgilendirmesi  itibariyle  sadece iki  maddesine   genel   olarak  değinilerek yetinilecektir.

Devletin yükümlülükleri vetitizlikle yapması gereken inceleme ve araştırmalar başlıklı 5. maddesigereğince tarafların kadınlara karşı  herhangi  bir şiddet eylemine girişmekten imtina etmeleri ve devlet yetkililerinin,görevlilerinin, organlarının, kurumlarının ve Devlet adına hareket eden diğeraktörlerin bu yükümlülüğe uygun bir biçimde hareket etmelerini temin etmeleri,devlet dışı aktörlerce gerçekleştirilen ve bu sözleşmenin kapsamı dâhilindekişiddet eylemlerinin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması ve bu eylemlernedeniyle tazminat  verilmesi  konusunda azami dikkat ve özenin sarf edilmesi için gerekli yasal ve diğertedbirleri almaları zorunludur.

Toplumsal  cinsiyet konusunda  hassasiyetgerektiren  politikalar  başlıklı 6.  maddesi gereğince   ise  tarafların   bu   sözleşmenin uygulanmasına  ve sözleşme  hükümlerininetkilerinin        değerlendirilmesine         bir toplumsal  cinsiyet bakış  açısı  katarak ve kadınlarla erkekler arasında eşitliğe ve kadınların güçlendirilmesineilişkin politikalarını yaygınlaştırarak ve etkili bir biçimde uygulanarak önlemalmasını gerektirir  politikalar  üretilmesi zorunludur.

 

E. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi - EK Protokol 7

Sözleşmenin ana metninde kadınerkek eşitliğine yönelik bir hüküm yer almasa da Türkiye tarafından 19 Ekim1999 tarihinde imzalanan 7 nolu ek Protokol ile özellikle özel hukukniteliğinde olan (evlilik birliği kurulması, sona ermesi, çocuklarla ilişkilergibi)  konularda  kadın ve  erkeklerin  eşit hak ve sorumluluklara sahip olduklarıbelirtilmiştir.

 

III. ULUSAL MEVZUAT

 

A. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası

1982 Anayasasının 10. maddesiuyarınca "Herkes, dil, ırk, renk,cinsiyet, siyasi düşünce,   felsefi   inanç,  din, mezhep ve benzeri sebeplerle  ayırım  gözetilmeksizin kanun  önünde eşittir."  Bu   maddeye,07.05.2004 tarihli 5170 sayılı Yasanın 1. maddesi ile eklenen cümleyle birlikte" Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşamageçmesini sağlamakla yükümlüdür. " ibaresi eklenmiştir. Birinci fıkradaeşitlik hükmüne yer verilmişken ikinci fıkrada kadın - erkek eşitliğine vurguyapılmasının nedeni Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerdekitaahhütlerini yerine getirmek konusundaki hassasiyetini ortaya koymaktadır.   2010 tarihli yeni Anayasası değişikliği  ile kapsamı genişletilen madde de pozitif ayrımcılık olgusu getirilerekkadın-erkek eşitliğine yönelik kadın lehine alınan tedbirlerin eşitlik ilkesineaykırı olamayacağı vurgusu yapılmıştır.

Yine   Anayasamızın   03.10.2001  tarih   ve 4709 sayılı 17. maddesiile değişik; 41. maddesinde   ailenin   korunması  ile   ilgili düzenlemeler yeralmış, türk toplumunun temeli olan ailenin eşler arası eşitliğe dayandığı, Devlet'in,ailenin huzur ve refahı ile      özellikle      ananın      ve     çocukların korunması  ve  aile planlamasının öğretimi ile uygulamasını sağlamak için gerekli tedbirlerialacağına düzenlemesine yer verilmiştir.

Bu temel maddelerden başka daparti kurma, partilere girme ve partilerden ayrılma  başlıklı 68.  maddesinin 4. fıkrasındasiyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına,ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukukdevleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyetilkelerine aykırı olamayacağı düzenlemesine yer verilmiştir.

Son olarak değinilmesi gerekenbir başka madde ise kamu hizmetine girme hakkını düzenleyen 70. maddeyebakıldığında her Türk'ün, kamu hizmetlerine girme hakkına sahip olduğu; hizmetealınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemeyeceğihususu düzenlenmiştir.

 

B. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu

1982 Anayasasının   10.  maddesinde   yer alan kanun önündeeşitlik ilkesi 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 3. maddesinin 2. fıkrasında dekendisini göstermiştir. İlgili düzenleme gereğince Ceza Kanununun uygulamasındakişiler arasında ırk, dil, din, mezhep,  milliyet,   renk,   cinsiyet,  siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, millî veyasosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamayacağıve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamayacağına yer verilmiştir.

5237 sayılı TCK'nın 3. maddesindeyer alan genel  düzenlemenin  yanı sıra  kadına yönelik bahsi geçensöylem ve eylemlerin 122.  maddesinde  düzenlenen "Nefret  ve Ayırımcılık"suçu, 216. maddesinin 2. fıkrasında  düzenlenen       "Halkı   kin  ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" suçu ve değerlendirilmesigerekmektedir. Nefret ve Ayrımcılık suçu bakımından spesifik olarak şusöylenilebilir ki; eğer bir kadın sadece kadın olmasından dolayı bir hizmettenyararlanılması engelleniyor veya işe alınmasını veya alınmaması cinsiyete görekarar veriliyor ise söz konusu fiilen nefret ve ayrımcılık suçunun kapsamınagirme ihtimali tartışılmalıdır. Öte yandan halkın bir kesiminin, salt kadınolmasından dolayı alenen aşağılanması durumunda ise TCK'da düzenlenen 216/2.maddesinde halkın aşağılanması suçunun tartışılması gerekecektir. Ayrıca buaşağılama eylem veya söyleminin basın ve yayın yoluyla gerçekleştirilmesihalinde ise ceza arttırılarak uygulanması gerekecektir. TCK’nın 86. Maddesindeyer alan yaralama suçu bir kadına karşı yapılmış ise 3. Fıkrası kapsamındadeğerlendirme yapılması da gerekecektir.

 

C. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin ÖnlenmesineDair Kanun

6284 sayılı Kanun 8 Mart 2012tarihinde kabul edilmiş, 20 Mart 2012 tarih ve 28239  sayılı RG ile yayımlanarak yürürlüğegirmiştir. Bu kanunun hazırlanmasının sebebi Türkiye'nin 2011 yılı kasım ayındaİstanbul Sözleşmesini onaylayıp uygulamaya sokmasıdır.    Bu Kanunun amacı;  şiddete uğrayan  veya  şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların,çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olankişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacaktedbirlere ilişkin   usul   ve  esasları   düzenlemektir. Şiddetmağdurlarına verilecek destek ve hizmetlerin sunulmasında temel insan haklarınadayalı, kadın erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil,etkili ve süratli bir usul izleneceği, şiddet mağduru ve şiddet uygulayan içinalınan tedbir kararları insan onuruna yaraşır bir şekilde yerine getirileceğihüküm altına alınmıştır.

 

D. İlgili Diğer Mevzuat

Anayasa 10. ve 41. hükümlerigereğince, yukarıda  ayrıntısı  verilen Türk  Ceza Kanunu ve 6284 sayılıKanun dışına 657 sayılı Kanunun 7. maddesinde, İş Kanununun 5. maddesinde, 2820sayılı Siyasi Partiler Kanununun 12. ve 83. maddelerinde, 6112 sayılı Radyo veTelevizyonların Kuruluş ve Yayınları hakkındaki    Kanunun   8/B    maddesinde, 4721 sayılıMedeni Kanunun 68. maddesinde ve diğer birçok temel kanunlarda kadın-erkekeşitliğine ve ayrımcılık yasağına dair düzenlemelere yer verilerek bu eşitlikçianlayışın toplumun ve devletin tüm katmanlarına yerleşmesi amaçlanmıştır.

 

IV. SOSYAL HAYATTA TÜRK KADINININ KARŞILAŞTIKLARI

Yukarıda ayrıntılı olarakbahsedildiği üzere her ne kadar bir takım yasal eksiklikler mevcut olsa da,Türk kadınının hakları, dünyada meydana gelen bir çok güncel gelişmelerehukuken entegre edilmiş durumdadır. İç hukukta bunun da ötesine geçilerek bazı konulardasalt kadınların lehine düzenlemelerin yapılmasının da Anayasa    değişikliği    ile   önü    açılmıştır.

 Yapılan bu değişikliklere, uluslararası alandakadın haklarına yönelik sözleşmelerin hazırlanmasının öncülerinden olmasına,  mevzuatına konulanhükümlere bakıldığında; Türkiye'nin gündeminde artık töre cinayetlerinin,  kadını aşağılayan demeçlerin, kadını eksikveya zayıf olarak tanımlayan açıklamaların, kadına karşı toplumun her kesimindeuygulanan şiddetin, kadının erkekle eşit statüye sahip olmadığı noktasındakitartışmaların münferit olaylara has bir şekilde kalması gerekirken gerçektendurum böyle midir?

Bu durumun böyle olup olmadığınıanlamak için son bir kaç yıldır devlet büyüklerinin, bir kısımakademisyenlerin, bazı kadın hareketi liderlerinin açıklamalarına bakmak veTUİK raporlarını incelemek aydınlatıcı olacaktır.

Bir    vakıf   grubu    liderinin    tesettür   ve cinsellik  konularında  açıklamalar yaptığı videoda; "Annen de olsa, diz kapağının üstü tahrik   eder.  İslam   gerçeği   konuşuyor." ifadelerini kullandığı, TRT1 ekranlarında, iftar saatlerinde yayınlanan bir programda avukat bir kişinin,konunun hamileliğe gelmesi üzerine; “Hamileliği davul çalarak ilan etmek bizimterbiyemize aykırıdır. Böyle karınla sokakta gezilmez. Her şeyden önce estetikdeğildir. 7-8 aydan sonra anne adayı biraz hava almak için beyinin otomobilinebiner, biraz dolaşır. Sonra akşam üstü çıkarlar. Şimdi ise maşallah,kanatlısı  kanatsızı  televizyonlarda uçuşuyor. Ayıptır ayıp. Bununadı realizm değildir. Bunun adı terbiyesizliktir” yorumunda bulunduğu, birbelediye otobüsünde şort giyiyor diye bir kadını tekmeleyen kişinin polisifadesinde; "Olurunda  giyinmiş  olsaydı biz de  manen tahrik olup bu hareketiyapmazdık!" şeklinde savunmada bulunması, özellikle son yıllarda rektördentutun da sıradan vatandaşa, ilahiyatçılardan kadın hemcinslere kadar kadınınerkekle eşit statüye sahip olmadığı noktasındaki tartışmaların münferitolaylarda kalmadığı, ciddi tepkilere yol açan ve toplumun farklı katmanlarındayer alan insanlar tarafından kadının sistematik olarak aşağılandığı veerkeklerle eşit haklara sahip olmadığı yönünde beyan ve eylemlere rastlanıldığıaşikardır.  Eski  Türk toplumunda  kadının ata  binmesi, cirit  oynaması,  hakanın yanında  hatun olmadan  elçi  kabul etmemesi gibi uygulamalararastlanılırken, hatta ve hatta M.Ö. 6. Yüzyılda Peçenek Türklerinden  olan Tomris  Hatun  gibi Dünya tarihinin ilk kadın hükümdarı bumillet çıkarmışken günümüzde bu derece vahim bir duruma nasıl gelindiğinianlamak oldukça zordur.

TÜİK'in  resmi internet  sitesi incelendiğinde;18 Ocak 2017 tarih 21896 sayılı   Aile   Yapısı  Araştırması   verilerine göre;hanedeki 0-5 yaş aralığındaki çocukların  gündüz   bakımının  hanelerin %86’sında bakım işini annelerin üstlendiği, %7,4 ile en fazlaanneanne veya babaanne tarafından üstlenildiği görülmektedir. Bireylerin   kadın  ve   erkek   için  uygun gördükleri ilk evlenme yaşının ise kadınlar için en uygun ilkevlenme yaşı   %46,9 ile 20-24 yaş arasıiken erkekler için %53,9 ile 25-29 yaş arası olarak belirtildiği görülmektedir.Buradan çıkan sonuca göre kadınların daha erken yaşlarda evlenmeleri ve çocukbakımını üstlenmeleri gibi toplumda yaygın bir kanı olduğu anlaşılmaktadır.

Bir başka TUİK verisi 15 Aralık2014 tarihli 16014 sayılı Hane halkı İşgücü İstatistiklerine bakıldığında ise,işgücü nüfusu   2014   yılı  Eylül   döneminde   29 milyon 233 bin kişi, işgücüne katılmaoranı ise %51,1 olarak gerçekleştiği, işgücüne katılma oranı erkeklerde %71,7kadınlarda ise %31,1 olduğu görülmektedir.

Buradan anlaşıldığı  üzere; Türk toplumunda Anayasal güvence olarak kamusal alanda, İş Kanunuçerçevesinde de özel  sektörde,  kadın ve  erkeğin  eşit konuma sahip olması gerekirken çalışmahayatında kadınların erkeklere oranla çok daha geri planda olduğugörülmektedir.

TÜİK  verilerinden başkaca  Dünya Ekonomik Forumutarafından hazırlanan Cinsiyet Eşitliği Raporu'nda Türkiye son 10 yılda 20basamak gerilemiştir. Türkiye, kadın erkek eşitliğinde 142 ülke arasında Tunus(123) ve Bahreyn'in (124) ardından 125. sırada yer almıştır.

 

V. HANGİ YOLLAR İZLENEREK BİR HUKUKİ MÜCADELE VERİLMELİ

 

Yukarıda  kısaca bahsedilen  ulusal  ve uluslar arası mevzuatlar Devlete kadın veerkek eşitliğinin sağlanması hususunda sadece kurallar koymayı değil, aynızamanda bu kurallara uyulup uyulmadığını denetleme ve gerektiğinde de yaptırımuygulama yükümlülüğü getirmiştir. Günümüzde teorik anlamda kadın - erkekeşitliği  tamamıyla  sağlanmış gözükmektedir.  Ancak uygulamada Devletin denetim, gözetim ve yaptırım uygulama noktasında çokciddi eksiklikleri vardır. Zira yetkili makamlara başvurduğu halde  birçok kadın  korunamayarak cinayete ya dayaralamaya uğramış, işkenceler görmüştür.

 

Çok  sık bir  şekilde  de basında  özellikle devlet   görevlileri,   akademisyenler   veya toplumda     bir    statüsü     olan     insanlar tarafından kadının biyolojikyapısından günlük hayatındaki faaliyetlerine kadar aşağılayıcı  ve hakaretamiz  sözleri  hiçbir endişe duymadan sarf edebildiklerigörülmektedir. Bu durumun üzücü tarafı kadını aşağılayan kişilerin bir kısmınında yine kadınlar olmasıdır.

Söz konusu kadını inciten vekadına acı veren   söylemlerin   karşılıksız  kalmaması için mevzuatımızda bazı hukuki yollar mevcuttur:

Bu yollardan ilki Türk MedeniKanunu’nun24 ve 25. maddelerinde düzenlenen kişilik haklarının  korunmasıyla ilintili  olarak kadın kişiliğinesaldırı tehlikesinin önlenmesi, saldırıya son verilmesi, saldırının hukukaaykırılığının tespiti ve tazminat davaları açılma imkânı mevcuttur. Bu davayıaçma hakkı Türkiye de yaşayan ve sarf edilen sözlerden acı duyan tüm kadınlarınhakkı olduğu gibi kadın sivil toplum örgütlerinin de dava hakkı mevcuttur.  

Diğer bir hukuki yol ise 6284sayılı kanun kapsamında sarf  edilen  sözler ve eylemlerden  dolaylı olarak  da olsa etkilenerek  acı  ve ızdırap  duyan  kişilerin veya medya da sarf edilen sözleriniçinde yaşanılan toplumda oluşabilecek tepkiden dolayı  bir kadın  olarak  kendini şiddet tehlikesi altında gören kişiler bu kanun kapsamında  Aile Mahkemesine  başvurarak bu  sözleri sarf  eden  kişilerin bir  kez  daha aynı mahiyette söz ve davranışlardabulunmaması amacıyla Kanunun 5/1-a maddesi uyarınca önleyici tedbir talep etmehakkı   vardır.   Bu  tedbir   kararı   alındıktan sonra benzer mahiyettedavranışlarda bulunulmaya devam edilmesi halinde Kanunun 13. Maddesi uyarıncatazyik hapsi istenilebilir.

Bunlardan başka TCK’nın 216/2.Maddesi uyarınca kadınları  (bu  suç bakımından önemli olan belirli bir kadının bu sözlerin hedefiolmamasıdır, bu durumda TCK 125. Madde uyarıca hakaret suçu oluşacaktır) saltkadın olmalarından dolayı alenen, yani günümüzde kamuoyunda sıklıkla yaşandığıgibi, aşağılayan kişinin cezalandırılacağı düzenlenmiştir. Bu suç soyut tehlikesuçu olduğundan hiçbir kadın ihbarda bulunmasa dahi resen harekete geçilipsoruşturma başlatılması gerekmektedir çünkü bu suçun bir zarar doğurması veyabir netice oluşturması gerekmemektedir. Sözün sarf edilmesiyle beraber suç sübuta  ermektedir. Ayrıca belirtmek gerekir ki busöylemlerin basın yayın (yazılı, sözlü, sosyal medya) yoluyla sarf edilmesihali TCK 218/1 maddesi uyarınca arttırıcı neden olarak kabul edilmiştir. Bu tipsöylemlerle ilgili her kadın veya erkek ihbar ya da şikayette bulunabilir.

Yine TCK’nın 122. maddesindedüzenlenen Nefret ve Ayrımcılık suçu bakımından kadınların salt kadınolmalarından kaynaklanan nefret nedeniyle maddede sayılan haklardan veyahizmetlerden faydalanmasının engellenmesi halinde (örneğin; işe  alınmaması, ekonomik faaliyette bulunamaması, kamusal hizmetlerden faydalanamamasıgibi) ilgili herkesin ihbarı ile soruşturup kovuşturulabilecek bir suç tipidir.Burada önemli olan husus eylemin bir tercih olması değil, bir nefrettenkaynaklanıyor olmasıdır.

Ayrıca  TCK’nın 86.  Maddesinde düzenlenenYaralama Suçunun bir kadına karşı, eşi, kardeşi, altsoyu veya üstsoyutarafından işlenmesi halinde temel cezada artırım yapılarak resen soruşturulmasıgerekmektedir. Toplumda her ne kadar karı- koca arasına girilmez şeklindeyanlış bir kanı yer edinmiş olsa da, şiddet kullanılması halinde,  kadının korunması  maksadıyla yetkilimakamlar herkes tarafından bilgilendirilip harekete geçirilmelidir.

Son olarak belirtmek gerekir kiCEDAW kapsamında taraf Devletin yargılama yetkisi altında bulunan bireyler veyabireylerden oluşan gruplar tarafından ya da onlar adına, Sözleşme’de yer alanhaklardan herhangi birinin Taraf Devlet tarafından ihlali sonucu mağdurkalındığı iddiası ile sözleşmenin uygulanmasını denetlemekle yükümlü olankomiteye uluslararası bir başvuru yapılabilir.

 

SONUÇ

 

Kadın haklarının gelişmesiaslında sadece "kadınların" değil, bu  ülkede  yaşayan herkesin hayatını değiştirecek vegeliştirecek olsa da daha zengin, daha özgür, daha adil bir Türkiye hayalini   gerçekleştirmenin kadın haklarına   verilen önemle doğru orantılı olduğu sabitolsa da ne yazık ki Türkiye'de kadınlar açıkça cinsiyetleri nedeniyleayrımcılığa  uğramaktadırlar. Eğitim olanaklarındanyoksun bırakılmakta, erken yaşta evlendirilmekte, aile içi cinsel ve fiziki şiddetemaruz kalmaktadırlar. Çalışan kadınlar ucuz  emek  olarak adeta  köle  gibi çalıştırılırken, yüksek maaşlı işlerdeçalışmaları engellenmekte, hem kamuda hem özel sektörde  yönetici  pozisyonlara geçme hakları gasp edilmektedir.

Eğer bir ülke, nüfusunun yarısınaaktif ayrımcılık yapmakta, haklarını gasp edilmekte, sosyal yaşama katılmalarıengellenmekte, yaratıcılığı baskı altında tutulmakta ise o ülkenin güçlenmesive gelişmesi beklenemez. Böyle bir ülkede hukuk bilinci gelişmeyeceği gibi, temelhaklara saygı da gösterilmez. Dünyada kadınlara ayrımcılık uygulayan, temelhaklarını  gasp  eden, hukukun  yok  edildiği ama gelişen,  kalkınan,  zenginleşen tek  bir ülke bile yoktur.

 

Av. Vildan YİRMİBEŞOĞLU

İstanbul Barosu


Yayım yeri: Türkay Dergi Aralık 2017 sayısı

http://www.turkaydergi.com/2017/12/02/av-vildan-yirmibesoglu-gunumuz-turk-kadininin-hukuktaki-statusu-ve-uygulamada-karsilastiklari/


    [Kod-Menu-List]
  • [Kod-Menu-0-Adi]
      [Kod-Menu-0-Alt]
  • [Kod-Menu-1-Adi]
      [Kod-Menu-1-Alt]
  • [Kod-Menu-2-Adi]
    • [Kod-Menu-List]
  • [Kod-Menu-0-Adi]
      [Kod-Menu-0-Alt]
  • [Kod-Menu-1-Adi]
      [Kod-Menu-1-Alt]
  • [Kod-Menu-2-Adi]
    • Menü
    • [Kod-Menu-List]
  • [Kod-Menu-0-Adi]
  • [Kod-Menu-0-Alt]
  • [Kod-Menu-1-Adi]
  • [Kod-Menu-1-Alt]
  • [Kod-Menu-2-Adi]